|||HABER_ARSİVİ|||

devamı:



“BÜTÜN GENERALLERİ TOPTAN YOK ETMEYİ DAHİ DÜŞÜNDÜK”







Hiç kullanıldığınız hissine kapıldınız mı?



Gürcan: İttifak içinde olduğumuz paşalara tamamıyla teslim olmamıştık.
Onların geçmişte olduğu gibi yine Amerika ile anlaşacaklarından endişe
ediyorduk. Teğmen tankçı arkadaşların Amerikan Büyükelçisini
kuşatmasını, gerekirse generalleri toptan yok etmeyi dahi düşünmüştük.
Bizler emir erleri olmayı reddettik. Onlara itaat etseydik ben bugün
TRT Genel Müdürü, Sarp Ağabey ise Hürriyet Gazetesi Genel Yayın
Yönetmeni olurdu.





“İSLAMİYET BİZİM SAVUNDUĞUMUZ İLKELERİ SAVUNUYORMUŞ”







Kendilerini solcu ve devrimci olarak nitelendiren çevrelerin dine yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?



Kuray: Biz dinin bir sosyolojik bir olgu olduğunu, Müslümanlığın
çıkışındaki bütün devrimci dinamikleri göremedik. Müslümanlık, devrimci
bir dindir. İlkel komünal toplumun bütün güzelliklerini taşıyan bir
dindir. Bir ganimetin paylaşımında bile inanılmaz ilkeler vardır. Bizim
din konusunda fazla bilgili olmamamız, direk bir inkârcılığı getirmiş,
sonuçta halkla aramıza büyük bir uçurum oluşmasına sebep olmuştur.
Devrimcilerin dine karşı görünmesi bize zarar verdi. İslamiyet bizim
savunduğumuz ilkeleri savunuyormuş. Şabloncu yaklaşımların kurbanı
olduk. Türkiye devrim hareketi tarih bilincine tam kavuşamadan, kendi
ülkesinin şartlarını bilemeden Maoculuktur vb. düşünceleri soktular. O
günden bu yana Türkiye 40 senedir şablonlarla uğraşıyor. Başka
ülkelerin kendi şartlarında oluşturdukları şablonları, olduğu gibi
Türkiye’ye oturtmaya çalıştılar. Bu şabloncu zihniyetlerden sıyrılıp
insanlar kendi tarihiyle kucaklaştıkları anda yaptıkları yanlışları
anlayabiliyorlar..





“NE MAOCU, NE DE LENİNCİ, BEN DEVRİMCİYİM!”







Kendinizi nasıl tarif ediyorsunuz?



Kuray: Ne Maocu, ne de Leninci, ben devrimciyim! Türkiye bugün büyük
bir kuşatma altında. Ortak noktalarımızı arttırarak tekrardan 1. Meclis
havasına girmemiz lazım. Bilinmelidir ki Mustafa Kemal, Erzurum’a
gittiği zaman Kürtler’le kongre yapmıştır. Sivas’a indiği zaman
mandacılığı reddetmiştir. ******, bütün zenginlikleri kucaklamıştır.





“TÜRKİYE KÜRTLERİ ERBİL’E DEĞİL, ANKARA’YA BAKARLAR”







PKK, bahsettiğiniz ‘Amerikan Kabuğu’nun neresinde?



Kuray: İçeride taban bulamazsanız, dış güçler tarafından kullanılmaya
müsait hale gelirsiniz. Kuzey Irak’taki gelişmeler.. Amerika’nın
yaptığı devletler, devlet değildir. Türkiye Kürtlerinin birlikte
çözümden yana olduklarını görüyoruz. Türkiye Kürtleri, Erbil’e değil,
Ankara’ya bakarlar.







Ergenekon operasyonundan sonuç alınabilecek mi?



Gürcan: Madanoğlu davasında ne olmuştur? “Darbe işlerine karışmadıkları
belli olduktan sonra beraat etmişlerdir”. Ergenekon davasında adı geçen
üst yetkililer de benzer şekilde beraat edeceklerdir. Türkiye’de her
zaman sadece işin tetikçiliğini yapandan hesap sorulmuştur.





“TÜRKİYE’Yİ KİMSE KISIR KAVGALARA MAHKÛM EDEMEZ!”







Türkiye’de yaşanan gerginlikleri nasıl yorumluyorsunuz?



Kuray: Türkiye’de yukarıdan aşağıya dayatılan iki ideolojik kalıp var.
Bir tarafta içi kof antiemperyalist bir söylem, diğer tarafta ise
Avrupa’ya bağımlı kalarak bu sorunu çözmek isteyen II. Cumhuriyetçiler
dediğimiz gurup… Bu iki zihniyet te iç dinamikleri reddeden, dışa
bağımlı eğilimlerdir. Bunların arasında sıkışmış, kalmış bir hesaplaşma
Türkiye’nin önünü açamaz. Türkiye’yi çürümüş devlet sınıfı ile Avrupacı
kesim arasındaki kısır kavgaya kimse mahkûm edemez!





SARP KURAY, DOĞU PERİNÇEK’İ UYARIYOR







Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk vatansever mi?



Kuray: İlhan Ağabey ve Doğu’nun vatanseverlikleri tartışmaya açmam. Ama
Doğu Perinçek’in yüzüne, “Türkiye’de denenmiş metotlarla tekrar çözüm
aramamak gerekir” dedim. Bu işin emekli paşalarla olacak bir yolu yok.
Daha önce askerlerle 9 Mart’ta yaptığımız ittifaka ihanet etmedik. Bizi
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığındaki falakacılara teslim etmelerine
rağmen yine de aleyhlerine beyanat vermedik. Peki, bu beyefendiler ne
yaptı? 9 Mart’ı 12 Mart’a çevirerek bize en büyük ihaneti yaptılar.







Öğrenci olaylarının arkasında kimler var?



Gürcan: Gençlik bir olduğunda, ortak sorunlarını görüp, çözümden yana
bir inisiyatif kullanmasından ürken egemenler, bunları başörtüsü,
sağ-sol ve Kürt-Türk olarak kamplara ayırıp çatıştırıyor. Böylece
gençliğe suni bir gündem yaratarak gerçek sorunları görmesini
engelliyor.





“POLİS MÜDÜRÜ SOYACAĞIMIZ YERLERİN ADRESİNİ VERDİ”







Geçmişte para sıkıntısı çektiğiniz dönemde ilginç bir olay yaşamıştınız?



Kuray: Paramız yok dedik. Bana bir tane kesik kart verdiler. Kartta
ismi yazılı polis müdürünün evine gittiğimizde, müdür bize soyulacak
yerlerin adresini verdi. Biz de soyduk.





“DENİZ GEZMİŞ’İ TARIM BAKANI’NIN ARABASIYLA KAÇIRDIK”







Kendi tecrübelerinizden hareketle gençlere ne söylemek istersiniz?



Kuray: Zamanımızdaki gençliği hedefe yönelmiş yıldırımları paratoner
gibi toprak yaptılar. Sistemli cinayetler ile gençlik silahlanmaya
yönlendirildi. Hiç kimse oturup stratejik bir karar sonucunda
silahlanmaya karar vermedi. Gençler, meşru müdafaa için silahlandı.





Türkiye giderek zayıflıyor. Halk bitme noktasına geliyor. Her gün
dükkânlar kapanıyor. İnanılmaz bir ekonomik kriz kapıya dayanmış
vaziyette. Burada “Cambaza bak” oyununa gelmemek lazım. Bizi geçmişte
nasıl kullandıklarını anlatayım. Yükseliş Kolejine bizim guruptan
birileri bomba attı. Bu bomba Muhsin Batur’un Genel Kurmay’da yapacağı
bir konuşmaya zemin hazırlaması için patlatılmıştı. Türkiye’deki
devrimci gençlik bu tarz oltalara geçmişte çokça takılmıştı. Başka bir
örnek ise Deniz Gezmiş’in firarda olduğu günlerde kendisinin farklı
yerlere naklini istediğimiz zaman bize Tarım Bakanı Turan Şahin’in
arabasını veriyorlar. Peki, bu imkânları neden bize sağlıyorlar? Çünkü
ortalığı karıştırmamızı istiyorlar. Böylece onlara yapacakları darbenin
altyapısını oluşturacaktık. Darbelerin olgunlaşmasına ve ülkenin ana
problemlerinin örtülmesine araç olmamaları için gençlere legal
oluşumlar içinde yer alarak oyuna gelmeyin diyorum

Polise promosyon ekip otosu

Ankara Emniyet Müdürlüğü, polis maaşlarının dağıtımına ilişkin yaptığı
promosyon ihalesinden elde edilen 315 ekip otosunu törenle teslim aldı.




3 yıllık maaş dağıtım ihalesinin kazanan devlet bankası Vakıfbank,
promosyon araç filosunu törenle Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne teslim
etti.



Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı 15 bin polisin maaşının dağıtımı için
açılan promosyon ihalesine çok sayıda banka katılmıştı. Bankanın
belirlenmesi için 95 tur yapılmış ve bu turların sonunda ihaleyi
Vakıfbank kazanmıştı. Vakıfbank, promosyon araçların dışında ayrıca, 3
yıl boyunca her ay 15 bin personelin maaşına 35 YTL ek ödeme de
yapacak.



Törende konuşan İçişleri Bakanı Beşir Atalay, güvenlik hizmetlerinin
önemine dikkat çekerek polisin imkanlarının daha iyi hale getirilmesi
için çalıştıklarını ifade etti.

Törenin ardından ekip otoları hizmete girdi.

saoll admin

saolasın kanka

bir şey değillLL

Küpeli'de sıcak temas

Küpeli'de sıcak temas



Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde güvenlik güçlerince 1 terörist yakalandı...



Küpeli'de sıcak temas



Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde güvenlik güçlerince 1 terörist
yakalandı. Şırnak'ın Küpeli dağında bir grup teröristle temas sağlayan
güvenlik güçleri, 1 teröristi de etkisiz hale getirdi



Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yer alan terörle
mücadeleye ilişkin duyuruya göre,Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde terör
örgütü mensubu bir terörist, dün saat 09.00 sıralarında güvenlik
güçlerince yakalandı.



Şırnak'ın Küpeli Dağı bölgesinde, önceki gün bir grup teröristle temas
sağlayan güvenlik güçlerinin ''teslim ol'' çağrısına ateşle karşılık
verilmesi üzerine çıkan çatışmada da 1 terörist etkisiz hale getirildi.
Terörist ile birlikte; 1 adet M-16 piyade tüfeği, 4 adet M-16 piyade
tüfeği şarjörü, 1 adet el bombası ve muhtelif yaşam malzemesi ele
geçirildi.

ÇUKURCA'DA TUZAKLANMIŞ MAYIN

Hakkari'nin Çukurca ilçesi dağlık arazi, dün, güvenlik güçlerince
yapılan aramalarda, kesiminde terör örgütü mensuplarınca C-4 plastik
patlayıcı kullanılarak hazırlanmış bir adet patlayıcı madde düzeneği,
Bingöl'ün Genç ilçesi dağlık arazi kesiminde tuzaklanmış bir adet
patlayıcı madde düzeneği, Şırnak'ın Küpeli Dağı bölgesinde tuzaklanmış
bir adet patlayıcı madde düzeneği bulunarak imha edildi.



Şırnak'ın Küpeli Dağı bölgesinde yapılan aramada ise teröristlere ait,
1 adet Kannas dürbünü, 50 Kannas fişeği, 1 adet el bombası ile muhtelif
gıda maddesi ve yaşam malzemesi ele geçirildi.



Şırnak'ın dağlık arazi kesiminde güvenlik güçlerince önceki gün yapılan
aramada terör örgütü mensuplarınca tuzaklanan 1 kilogram TNT
kullanılarak hazırlanmış bir adet patlayıcı madde düzeneği, 600 kg
muhtelif gıda maddesi ve çeşitli yaşam malzemesi bulundu.



DİYARBAKIR'DA AMONYUM NİTRAT

Diyarbakır'ın Lice ilçesi dağlık arazi kesiminde güvenlik güçlerince
yapılan aramada 18 kilogramlık yağ tenekesi içerisinde amonyum nitrat
ve C-4 plastik patlayıcı plastik patlayıcı kullanılarak hazırlanmış bir
adet patlayıcı madde düzeneği; Van'ın Başkale ilçesi dağlık arazi
kesiminde 2 kilogram plastik patlayıcı kullanılarak hazırlanmış bir
adet patlayıcı madde düzeneği; Siirt'in Eruh ilçesi dağlık arazi
kesiminde de teröristlerce tuzaklanmış bir adet patlayıcı madde
düzeneği bulunarak imha edildi. Ayrıca, terör örgütü mensuplarınca
kullanılan üç ayrı sığınak içerisinde; 4 adet Kalaşnikof piyade tüfeği,
4 adet elektrikli fünye, muhtelif gıda maddesi ve yaşam malzemesi ele
geçirildi.

Paradaki İnönü'nün gerçek nedeni

Milliyet Gazetesi yazarlarından Taha Akyol, İsmet İnönü'nün paraların
üzerine kendi resmini koymasının kanun gereği olmadığını, bunun rejimin
başında kendisini yeterince güvende hissetmediği için otoritesini
tahkim ettirmesinin simgesi olduğunu yazdı.





İşte Taha Akyol'un yazısı...





Paralarda İnönü resmi





Konu, siyasi kültürümüz açısından önemli olduğu için bugün de
yazıyorum: İnönü'nün paralardan ******'ün resmini çıkarıp kendi
resmini koydurması...





AKP, ******'e CHP'den daha mı yakın ki, paralarda onun resminin
kaldırılmasını eleştiriyor?! AKP'nin CHP'yi bugünkü politikalarıyla
eleştirmesi gerekmez mi?





Öte yandan, bugünkü CHP'nin sorunu 1939'da paralardaki resim
değişikliği mi, yoksa tıkanıp kalmış olması, bir türlü büyümemesi ve
hatta gittikçe içine kapanıp Recep Peker çizgisine yönelmesi midir?!





Kanun emri değil





Neyse, paralardaki resim meselesi güncel siyaset bakımından anlamsızdır
ama başka bir açıdan çok önemlidir: Türkiye'de rejimin normalleşmesi
gibi hâlâ tam çözemediğimiz derin problemin tarihi bir göstergesidir bu
resim meselesi.





Bu açıdan önemli olduğu için, konunun hukuki tarafını araştırdım.





Osmanlı parasından cumhuriyet parasına geçişi düzenlemek için 30 Aralık
1925 tarihli bir kanun çıkarılmış. 2. maddesine göre, çeşitli mali
kurumlardan oluşan bir komisyon "yeni paraların şekil ve suretini"
hazırlayıp önerecek, Bakanlar Kurulu karara bağlayacaktır.





Bakanlar Kurulu, 16 Mart 1926 günlü kararnameyle yeni paranın şekillerini onaylıyor:





"Elli, yüz, beş yüz ve bin liralık paralar için Reisicumhur Hazretlerinin resmi.





Bir, beş ve on liralık paralar için cumhuriyetin resmedilecek bir simgesi."





Demek ki, cumhurbaşkanının resmini koymak kanunun emri değildi. Milli
Şef'in bir işaretiyle kararname de kanun da değişirdi zaten.





Kanuni gereklilik olmadığına göre, İnönü niye kendi resmini koydurdu?
Bunun insani sebebi, elbette "ben" duygusudur. Ama İnönü, henüz
kurumlaşmamış bir rejimin başında kendisini yeterince güvende
hissetmemiş, otoritesini 'tahkim' etmek için "Milli Şef" olmuştur;
paralardaki resim, bu siyasi tablonun bir simgesidir.





Sıkıntılı geçiş dönemi





Başvekillikten uzaklaştırılmış olan İsmet Paşa Ankara'da "menkub" yani
"siyasi düşkün"dür! Yakup Kadri, o zaman İsmet Paşa'yla görüşmenin bile
bir cesaret sayıldığını anlatır:





"Meğer, İsmet Paşa 'tecrit' olunmuş, göz hapsine alınmış bir durumda
imiş! Şu halde, İsmet Paşa'nın kendisi de buna inanmış olacaktı ki,
-başıma bir şey gelmesin diye- beni evine gizlice alıp görüşmek gibi
bir ihtiyat tedbiri almayı lüzumlu görmüştü."





İnönü'nün öldürüleceği söylentileri bile çıkmış, hatta Fevzi Çakmak, Pembe Köşk'ü askeri koruma altına almıştı!





İnönü de Cumhurbaşkanı olunca, kilit noktalara kendi adamlarını
getirmiş, ******'ün muhaliflerini yanına almıştır. 1927 CHP tüzüğünde
******'e "Değişmez Genel Başkan" sıfatı verilmişti; onun vefatından 46
gün sonra, 26 Aralık'taki CHP kurultayında İnönü "Değişmez Genel
Başkan" olmuştur.





Parti devleti sisteminde bu sıfat son derece önemlidir.





Bu kritik geçiş süreci hakkında Cemil Koçak'ın Milli Şef Dönemi adlı eserini tavsiye ederim.





İnönü böyle idi de, altı asırlık saltanatı deviren ****** kendini ve
rejimini güvende hissedebilir miydi?!. 1950'de iktidara gelen DP, adeta
kompleks halinde, sürekli olarak "ihtilal korkusu" yaşamamış mıydı?!.
Bugün rejim sorununu tamamen oturtabildik mi?!





Netice: Artık bu köklü istikrarsızlık korkularını aşmalıyız, bunun da
yolu liberal demokrasinin kurallarına herkesin, siyasetin, ordunun ve
yargının uymasıdır.

3. köprüyle Yenidoğan kördüğüm

Çekmeköy ile Şile arasında yer alan Yenidoğan’da tam 118 ayrı konut
projesi, Büyükşehir Belediyesi imar planı çıkarmadığı için durdu.
Gözlerden uzak Yenidoğan’da tüm inşaatlar Belediye’nin hazırladığı
planlarla yürürken, üçüncü boğaz köprüsü projesi bir anda beldeyi
değerli yaptı. Büyükşehir “1 ay sabredin yeni planları hazırlayacağım”
dedi, aradan 6 ay geçti planlar ortaya çıkmadı



Yenidoğan’da Dumankaya’dan Yazıcı İnşaat’a kadar 118 müteahhitin toplam
6 bin konutu içeren projelerinde inşaat ve satışlar durdu. Nedeni ise
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Yenidoğan’ın genel imar planlarını
yeniden düzenleyeceğiz” diyerek 5.5 aydır firmaları bekletmesi ve bu
konuda bir adım atmaması. Firmalara göre bu bekleyişin nedeni ise rant
kaygısı. Çünkü ilçede yer alan ve 3. köprünün geçiş noktasında bulunan
Paşaköy mevkiinde değeri 1 milyar doları bulan toplam 3.5 milyon
metrekarelik arazi ve tarlalar var. Mağdur firmalardan Yazıcı İnşaat’ın
sahibi Recai Yazıcı, “Çekmeköy’le Şile arasında yer alan ve Anadolu
yakasında kalan son büyük arazileri barındıran semtte proje üretmeye
başlayan 118 firmadan yüzde 30-40’ı inşaatlar durunca battı. Biz de 7
milyon YTL’lik yatırımımızdan şimdiden 2 milyon YTL zarar ettik,
sattığımız dairelerin yarısının parasını iade ettik. Toplam zararsa çok
büyük” dedi.



Plan neden çıkmıyor?



Normal şartlarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bir beldenin nerede ne
yapılacağını gösteren 1/5000’lik imar planlarını 2 yıl içinde o
beldenin belediyesine göndermek zorunda. O zaman belde belediyesi de
daha detaylı planlar olan 1/1000’lik planları hazırlayıp buna göre
ruhsatları verebiliyor. Eğer Büyükşehir Belediyesi bu planları 2 yıl
içinde vermezse, belde belediyesi planları kendi imkanlarıyla
hazırlatıp ruhsatları verme yetkisine hukuken sahip bulunuyor.
Yenidoğan Beldesi de firmalara ruhsatları bu yolla vermiş ve ruhsatı
alan firmalar projelere başlamış. Fakat Kasım ayında İstanbul
Büyükşehir Belediyesi firmalara “1 ay içinde imar planlarını biz
yeniden düzenleyene kadar inşaatları durdurun” diyince olay yeni bir
boyut kazanmış. Büyükşehir Belediyesi en son Nisan ayında planların
meclisten geçeceğini söylemiş ancak firmalar Yenidoğan Belediyesi’nden
planlara hiç başlanılmadığını 2 hafta önce öğrenmiş.



118 firma toplanıp Başbakan’a gidecek



PLANLARIN Büyükşehir Belediyesi’nce bir an önce yapılmasını bekleyen
118 firma adına konuşan Yazıcı İnşaat’ın sahibi Recai Yazıcı, “Daha
önceden ruhsat alıp inşaatını yapanlar, yeni planlara göre tespit
edilecek emsal kat sayılarına göre inşaatlarını uyumlu hale getirirler.
Bu olursa, 118 müteahhitin en az yarısı işine devam edebilir. Uyumlu
hale gelemeyecek inşaatlar da yeni imar planlarının onayına bırakılır”
dedi. Yazıcı, bu yapılmazsa, 118 müteahhit ile yapacakları en son
müracaatın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı makamı olacağını kaydetti.



100 bin YTL’lik daireler peynir ekmek gibi satıldı



YazIcI İnşaat tarafından inşa edilen bin konutluk Life Towers
projesinin ilk etabındaki 500 konutun yarısı, satışa sunulduğu
Ağustos’tan Ekim’e kadar 3 ayda satılmıştı. Yenidoğan beldesinde site
ölçekli en ucuz proje olan Life Towers’ta 70 metrekare 1+1’ler 100, 120
metrekare 2+1’ler 150, 140 metrekare 3+1’ler 200 bin YTL’den
satılıyordu. 15 katlı 7 blokta inşa edilecek projenin satışlarına
Ağustos’ta başlayan Recai Yazıcı, “Tüketiciler, seçim sonrası ucuz
projelere akın ediyordu. 5 kişilik bir satış ekibimiz vardı. Birden
gelen talebe hazırlıklı değildik, hatta ben bile firma sahibi olduğum
halde satış ofisine girip satış yapmıştım” dedi.



Yenidoğan Belediye Başkanı ve yardımcısı görevden alındı



YazIcI İnşaat, İstanbul milletvekillerine inşaatların durdurulması
sürecini ve çözüm önerilerini de anlatan bir yazı gönderdi. Yazıda,
Yenidoğan Belediye Başkanı ve Başkan Yardımcısı’nın görevden alındığı
da vurgulanarak şöyle denildi: “Yenidoğan Belediye Başkanı ve Başkan
Yardımcısı, İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alındı, yerlerine
yenileri tayin edildi, müfettişlerce belediyenin usulsüzlükleri
raporlandı.”



İmar sorunu 40’ın üzerinde firmayı batırdı



Bölgede 40’ın üzerinde firmanın battığını söyleyen Recaİ Yazıcı,
“Tahminimiz planla ilgili aşamalar Mart 2009 mahalli seçimlerinden
sonra yapılacak. Böyle olursa inşaata en az iki yıl ara verilmiş
olacak. O zaman maddi ve manevi yıkımımız tamir edilemez” dedi.

Bakan Şahin DİSK'ten destek istedi

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, F tipi cezaevlerinde 10 kişiyi geçmemek
üzere haftada 10 saat sohbet hakkının kullanılmasıyla ilgili
düzenlemenin yer aldığı 22 Ocak 2007 tarihli genelgeyi uygulamak
istediklerini belirterek, ''Harfiyen uygulanması konusunda Adalet
Bakanı olarak ben işin takipçisi olacağım'' dedi.



Şişli'deki DİSK Genel Merkezini ziyaret eden Şahin, burada DİSK Genel
Başkanı Süleyman Çelebi, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı
Gencay Gürsoy, KESK Yönetim Kurulu Üyesi Sevgi Göyçe, İstanbul Barosu
Başkan Yardımcısı Mehmet Durakoğlu ve Avukat Behiç Aşçı ile basına
kapalı toplantı gerçekleştirdi.



Toplantıdan sonra açıklama yapan DİSK Genel Başkanı Çelebi, Adalet
Bakanlığının, F tipi cezaevleriyle ilgili 22 Ocak 2007 tarihli
genelgesinin uygulanması konusunda ciddi sorunlar bulunduğunu ve bu
konuda Bakan Şahin ile bir görüşme yaptıklarını söyledi.



Daha sonra söz alan Bakan Şahin, bu toplantının dün Ankara'da
yapılmasının planlandığını, ancak TCK'nın 301. maddesiyle ilgili
değişiklik teklifinin TBMM Adalet Komisyonundaki görüşmelerinin uzaması
üzerine bugün İstanbul'da gerçekleştirildiğini ifade etti.



Şahin, ceza ve tevkif evlerinde kalmakta olan hükümlü ve tutuklularla
ilgili cezaevi yönetiminin sorumluluğunun Adalet Bakanlığında,
dolayısıyla kendi omuzlarında olduğunu kaydetti.



F tipi diye nitelendirilen yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz
kurumlarında kalmakta olan tutuklu ve hükümlülerin infaz hizmetleriyle
ilgili birtakım aksamalar olduğunun bakanlığa değişik yollarla
ulaştığını anlatan Şahin, şöyle devam etti:



''Bu genelgenin uygulanması konusunda yaşanan sorunla ilgili, bu ayın
başında, bu konuda en çok şikayetin geldiği Tekirdağ F Tipi Cezaevi
yetkilileri ve sivil toplum örgütlerimizin yetkilileri bir inceleme
yapmışlardı.



Sorun şurada düğümleniyor. Demin söylediğim genelgede, 'F tipi ceza
infaz kurumlarında 10 kişiyi geçmemek üzere haftada 10 saat sohbet
hakkı'nın kullanılmasıyla ilgili bir düzenleme var. Bu düzenlemenin
uygulanmasında bazı ceza infaz kurumlarında sorunlar yaşandığı, kimi
yerde eksik uygulandığı, kimi yerde zaman zaman hiç uygulanmadığı
şikayetleri var. Bu genelgenin uygulanmasını temin etmek ve sağlamak
Adalet Bakanlığının görevleri arasındadır. Burada bir değerlendirme
yaptık. 22 Ocak 2007 tarihli bu genelgeyi uygulamak istiyoruz. Harfiyen
uygulama konusunda Adalet Bakanı olarak ben işin takipçisi olacağım.
Eğer herhangi bir kurum bir taahhüt altına girmişse, o taahhüdün
gereklerini yasal sınırlar içerisinde yerine getirmelidir.''



Bakan Şahin, kendisine iletilen bu talebin yerine getirilmesi
konusunda, Ankara'ya döndükten sonra da ilgili genel müdürlükle
çalışarak, gerekirse sorunların yaşandığı cezaevlerini ziyaret ederek,
yasa, yönetmelik ve genelgelerin harfiyen uygulanması konusunu takip
edeceğini söyledi.



-SENDİKALARIN 1 MAYIS'I TAKSİM'DE KUTLAMA TALEBİ-



Daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şahin, sendikaların 1
Mayıs'ı Taksim Meydanı'nda kutlamak istemelerine ilişkin görüşlerinin
sorulması üzerine, ''Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına göre açık
hava toplantılarının nasıl yapılacağı, bu yasada ve bu yasaya dayalı
olarak çıkarılmış yönetmelikte bellidir'' dedi.



1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyen sendika ve konfederasyonların
İstanbul Valiliğine başvurularını yaptıklarını anımsatan Şahin,
Valiliğin de aynı yasa çerçevesinde konuya yaklaşacağını ifade etti.



Bildiği kadarıyla Taksim'in, İstanbul'da açık hava toplantılarının
yapılacağı alanlardan biri olmadığını dile getiren Şahin, şöyle devam
etti:



''Ancak sendika ve konfederasyonlar, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamanın
özel bir anlamı olacağını ifade ediyorlar. Bunu, İstanbul Valiliği,
belki İçişleri Bakanlığımız değerlendirecektir. Belki konu pazartesi
günü yapılacak Bakanlar Kurulunun gündemine de gelecek. Ama şunu
söyleyeyim; Biz hükümet olarak, 1 Mayıs'ın gerçekten bir dostluk, barış
ve dayanışma bayramı olarak kutlanması konusunda bir yasal düzenlemeyi
yapmayı da arzu ediyoruz. TBMM Başkanlığına bu konuda verilmiş 2 farklı
kanun teklifi var.



Belki 1 Mayıs'tan önce böyle bir yasa TBMM'den çıkabilir. Çünkü bu
konuda mutabakat olduğunu görüyorum. Belki bu yasa tasarısını bir an
önce çıkartmak için Bakanlar Kurulunun gündemine de gelebilir. Ama
Taksim'de mi kutlanır, başka bir alanda mı kutlanır, o konuda benim
Adalet Bakanı olarak bir beyanda bulunmam doğru değil. Çünkü bu konuda
ben yetkili değilim.''

Demirel şirketlerini geri alıyor

TMSF, 3 yıl önce Şevket Demirel'e ait 9 şirkete el koymuştu.



Demirel'in açtığı davalar üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel
Kurulu, TMSF'nin uygulamasını haksız bularak, Demirel Grubu'nun lehine
karar verdi.



İstanbul'da toplanan TMSF yetkilileri ile el konulan şirketlerin
yöneticileri arasında işletmelerin devri için karşılıklı anlaşma
sağlandı.



Anlaşmaya göre, Demirel Grubu, şimdiye kadar açılmış davalardan
vazgeçecek, TMSF'nin şirketlerden elde ettiği 62 milyar YTL'yi de talep
etmeyecek.



TMSF, 15 gün içinde tüm kaynakları Şevket Demirel'e teslim edecek.

Hırslarını Tekel binasından çıkardılar

Hızırbey Mahallesi'nde oturan evli ve 1 çocuk babası Barış Gürsoy, dün
gece yakınları tarafından evine yaklaşık 300 metre uzaklıktaki eski
Tekel binası içerisinde elektrik kabloları yanında ölü olarak bulundu.


Elektrik akımına kapılarak öldüğü tahmin edilen Gürsoy’un ölümünün
ardından yakınları ve arkadaşları harabe binada tedbir almayan TEDAŞ
ekiplerine tepki gösterirken, tepki olarak binayı ateşe verdiler.


Çıkan yangını Trabzon Belediyesi İtfaiye ekipleri söndürürken,
kızgın olan Gürsoy’un yakınları ve arkadaşlarını polis ekipleri
güçlükle sakinleştirdi.

Selçuk: Hitler de demokrasi diyordu

Muş Barosunun davetlisi olarak Muş'a gelen ve E Tipi Kapalı Cezaevi'nde
düzenlenen ''Türkiye'de Demokrasi'' konulu konferansta konuşan Selçuk,
Türkiye'de tam anlamı ile demokrasinin olmadığını öne sürdü.



Sami Selçuk, ''Demokrasi üzerine her gün konuşma gereksinimi duyan bir
toplumda acaba demokrasi özlemi bitmemiş midir? Yoksa demokrasi
olmadığından mıdır? 1930'larda Hitler her gün demokrasiden söz ederdi.
Fakat demokrasinin en çok geliştiği ülke İngiltere'dir. Ama İngiltere
Başbakanı hiçbir zaman demokrasiden bahsetmezdi'' dedi.



Herkesin kendisinde olmayan, özendiği şeylerden bahsettiğini ifade eden
Selçuk, olan bir şeyden söz etmeye gerek duyulmayacağını dile getirdi.



Selçuk, şöyle konuştu:



''Demokrasinin olmaması her alanda eksikliği yansıtıyor. Sadece
yasamada, yürütmede, yargıda değil insanların özgür bir biçimde yaşama
ve bu hakkın topluma yansıması noktasında da eksikler yaşanıyor.



Türkiye oldukça şanslı bir dönemdedir. AB, demokrasi açısından Türkiye
için bir şanstır. AB Türkiye'nin demokratik atılımlarını
hızlandırmıştır. Bu zaman içerisinde bazen duraklama dönemine geçiyor
ve eksikliği hissetmeye başlıyoruz.''



Türkiye'nin 1959 yılında AB'ye başvurduğunu anımsatan Selçuk, AB'nin
demokrasi ölçütleri karşısında Türkiye'nin direndiğini öne sürerek,
''Çünkü devlet bireyinden korkuyor, toplumundan korkuyor. Eğer bir
ülkede anayasa adı altında bir metin yapılır ve bu metni devlet güvence
altına alıyorsa, bu zaten görünüşte bir anayasadır. Adı anayasadır.
Anayasa meşru güç kullanan devleti sınırlayabilmek, devletin bireyin
haklarını örselememesi için yapılır. Bizde tersi şekilde yapılıyor.
Bununla zannediyoruz ki dünyayı kandırıyoruz. Halbuki kendimizi
kandırıyoruz'' diye konuştu.



-AİHM KARARLARI-



Selçuk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), Türkiye aleyhine
verdiği kararlara da değinerek, ''Demokrasinin özgürlükçü boyutu
eksiktir. 8 Temmuz 1999 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir gün
içerisinde 11 ayrı davada düşünce özgürlüğü çiğnendiği için Türkiye'yi
mahkum etmiştir. Bu hiç hoş olmayan bir rekordur. Bu rekoru kıran
hiçbir ülke yoktur'' diye konuştu.



2005 yılında AİHM'ye bir çok başvuru yapıldığını ve kabul gören 59
davadan 39 tanesinin, Türkiye aleyhine sonuçlandığını anlatan Selçuk,
''1999 ile 2006 yılları arasında bu konuda 205 dava görülmüş ve 125
tanesi Türkiye aleyhine sonuçlanmıştır. Bunu herkesin düşünmesi ve
nereden kaynaklandığını düşünerek, kendi kendisini sorgulaması
gerekir'' dedi.



-TCK'NIN 301. MADDESİ-



Selçuk, TCK'nın 301. maddesi ile ilgili olarak, ''Şu anda Türkiye'de
özgürlükçü demokrasinin tam anlamı ile gerçekleştirdiğini söylememiz
mümkün değildir. Bakın şu anda Türkiye'de 301. madde tartışılıyor. 301.
madde bu şekilde uygulandığı sürece Türkiye'nin başka yapacak bir şeyi
yoktur'' diye konuştu.



301. maddedeki sorunun, bir milliyetçilik sorunu değil, sadece bir
hukuk sorunu olduğunu savunan Selçuk, sözlerini şöyle tamamladı:



''Bir madde böyle düzenlenmez. İlk olarak bunu düzelteceksiniz. 301.
maddede bazı kavramlar ortaya çıktı. Türkiye'nin bu kavramları
bilmediği de ortaya çıktı. Türkiye zaten bazı şeyleri boşuna
tartışıyor. Mesela orada bir izin sistemi var. İzin sisteminin doğru
kullanıldığına ve doğru algılandığına dair bir işareti ben
göremiyorum.''

Hızlı tren için Kızılcahamam'da kurs

Hızlı tren için Kızılcahamam'da kurs


TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman, ''Dünyada hızlı tren üretim
teknolojisine sahip 7'nci ülke olma yolunda hızla ilerliyoruz'' dedi.

19 Nisan 2008 21:48

Yazı boyutunu büyütmek için

Hızlı Tren Eğitimi toplantısı, Alman demir yolları firması Die Bahn
(DB) uzmanlarının katılımıyla Kızılcahamam Asya Termal tatil köyünde
başladı.



Toplantıya TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman'ın yanı sıra, TCDD
Yönetim Kurulu Üyeleri, Genel Müdür Yardımcıları, Yüksek Hızlı Tren
işletmeciliğinden sorumlu Daire Başkanları, Türkiye'de hızlı trene
geçiş sürecinde görev yapan öğretim üyeleri katıldı.



Toplantıda bir konuşma yapan TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman,
''Yüksek hızlı trenlerin işletilmeye başlanmasıyla birlikte, dünyada
ulaşım alanında bir devrim yaşanmıştır. Muasır ülkeler seviyesine çıkma
hedefinde olan ülkemizde, yüksek hızlı tren liginde, hızlı bir ilerleme
kaydedilmektedir'' diye konuştu.



Ankara-İstanbul, Ankara-Konya hızlı tren yollarının yapım projelerinin
devam ettiğini ifade eden Karaman, ''Diğer taraftan Ankara-Sivas ve
Bandırma-Bursa-Osmaneli ile İnönü-Ayazma hızlı tren projeleri devreye
sokulmaktadır. Yüksek hızlı trenlerimiz ülkemize gelmeye başlamıştır.
Hızlı tren projelerinin yanı sıra, dünyada hızlı tren üretim
teknolojisine sahip 7'nci ülke olma yolunda hızla ilerliyoruz. Ray
üretimi, makas, travers, bağlantı elemanları gibi hızlı tren yan sanayi
dalları da oluşmaya başladı. Bu sayede, teknolojiyi sadece kullanan
değil, üreten ve yayan bir ülke de olacağız'' diye konuştu.



Türkiye'de hızlı tren çalışmalarının başlamasıyla birlikte, buna
paralel olarak yüksek hızlı trenlerde görev alacak personelin seçimi ve
eğitimi konularını da eş zamanlı başlattıklarını dile getiren Süleyman
Karaman, ilk aşamada 2 Mart 2005 tarihinde makinist personelin seçim
kriterlerinin bir komisyon tarafından belirlendiğini, bu kriterlere
uygun en az 5 yıllık makinistlik deneyimi olan ve 35 yaşını doldurmamış
24 makinist seçildiğini anlattı.



Avrupa Birliği direktifi ile Almanya, İtalya, Fransa, Japonya,
İngiltere ve İspanya demir yolları eğitim programlarının incelenerek
hızlı tren makinistlerine yönelik bir eğitim programı oluşturulduğunun
da altını çizen Karaman, seçilen 24 makinist ile birlikte 6 mühendis ve
6 eğiticinin, Almanya'da Die Bahn firmasında hızlı tren kullanımı
konusunda, 350 kilometre hız yapan hızlı tren simülatörlerinde ve
Frankfurt-Köln arasında çalışan hızlı trenlerde ilk eğitimlerini
aldıklarını ifade etti.



Süleyman Karaman, şöyle devam etti:



''Hızlı trenler İspanya'dan alındığından, brövelendirmeye yönelik diğer
makinist eğitimleri için İspanyol işletmesi kuruluşu Renfe ile sözleşme
yapılmış olup, Haziran-Eylül 2008 dönemleri arasında makinistlerimizin
ve 12 eğitimcimizin son eğitimleri İspanya'da verilecek. Alman demir
yolları Die Bahn firması ile iki önemli eğitim anlaşmasını da
başlattık.''



Toplantı pazar günü sona erecek.

Çukurca'ya asker sevkiyatı sürüyorÇukurca'ya asker sevkiyatı sürüyor



Hakkari'nin Irak sınırındaki Çukurca ilçesine asker...



Çukurca'ya asker sevkiyatı sürüyor

Hakkari'nin Irak sınırındaki Çukurca ilçesine askeri sevkiyatı devam ediyor.

Hakkari-Van istikametinden gelen zırlı araçlar ve taşıyıcıları,
mühimmat taşıyan askeri araçlar, asker taşıyan sivil otobüsler ve
askeri malzeme taşıyan sivil kamyonlar dikkat çekti.



Edinilen bilgiye göre, Van istikametinden gelen 73 araçlık askeri
konvoy Çukurca ilçesinin Irak sınırında konuşlanacak. Bu arada yol
güvenliğini alan köy korucuları, konvoy bitene kadar yerlerinden
ayrılmadı. Askeri birlikler de konvoyun geçiş yolunda mayın taraması
yaptı.

Bülent Arınç'tan önce molotof

Bülent Arınç'tan önce molotof



Manisa-Turgutlu yolu üzerinde bulunan Ak Parti İrtibat bürosuna Molotoflu...



Bülent Arınç'tan önce molotof



25 Nisan günü 22. dönem TBMM Başkanı Manisa Milletvekili Bülent Arınç
tarafından açılışı gerçekleştirilecek olan Akpınar mahallesindeki Ak
Parti Merkez İlçe Teşkilatı İrtibat Bürosuna kimliği belirsiz kişilerce
camları kırılarak Molotof kokteyli atıldı.



Gece yarısı saat 23.30’da meydana gelen olayda kimliği belirsiz üç kişi
Akpınar mahallesindeki Ak Parti Merkez İlçe Teşkilatı İrtibat Bürosunun
ara sokağa bakan bölümündeki camlarını taşlarla kırdılar daha sonra
yanlarında bulundurdukları Molotoflu kokteyli yi içeri atarak kaçtı.
Patlama ile irtibat bürosunun hemen yanı başında bulunan vatandaşlar
kahvehaneden dışarı fırlayarak olayı polise bildirdiler.Kahvede bulunan
Ak Parti Akpınar Mahallesi temsilcisi İbrahim Coşkuner ise kapı açarak
irtibat bürosunun daha fazla yanmamasını önledi.İrtibat bürosuna
Molotof koktelyisi atıldığını öğrenen AK Parti İl Başkanı Dursun Ali
Yıldız, irtibat bürosuna gelerek önce Mahalle temsilcisi İbrahim
Coşkuner’den sonra olay yerine gelip incelemelerde bulunan Emniyet
Müdürü Adem Aydemir’den geniş çaplı bilgi edindi.



Emniyet Müdürü Aydemir, olayla ilgili faillerin biran önüce
yakalanabilmesi için her türlü eşgali değerlendirmeye aldıklarını
belirterek “Bu olayın faillerini mutlak bulacağız. Kimse böylesi
olaylarla halkın huzurunu bozamaz” dedi.



Manisa Emniyetine bağlı tüm birimler ise Ak Parti İrtibat bürosuna
yönelik Molotof kokteylisi atan kişilerin kaçtığı bölgelere yayılarak
arama çalışmalarını sürdürmeye başladı.



Bu arada Olay yeri inceleme Şubesine bağlı birimler ise olay yerinde
buldukları delilleri büyük bir titizlikle değerlendirmeye aldılar.



İrtibat bürosuna atılan Molotof kokteyli olayı ile ilgili olarak
açıklamalarda bulunan AK Parti Manisa İl Başkanı Dursun Ali Yıldız ise
“Seçim büromuz 25 Nisan’da 22. dönem TBMM başkanı Bülent Arınç
tarafından hizmete açılacaktı. bu olay memleketin huzurunu bozmaya
çalışan pravakatör kişilerin yaptığı bir girişimdir. Kimse memleketin
huzurunu bozmaya yönelik bir girişimden bulunamaz. Olay yerinde bulunan
taşlar farklı yerlerden getirildiği üzerinde durulduğu tarafıma
bildirildi." dedi.



haber7.com

Mesut yılmazın yeni partisinin adı belli oldu

Mesut yılmazın yeni partisinin adı belli oldu



Mesut Yılmaz, memleketi Rize'de büyük bir gövde gösterisi yaparak sahaya inecek







Yılmaz'ın, kuracağı yeni partinin alt yapısı ve ismi de netleşmeye başladı. İşte ayrıntılar:



Eski başbakanlardan Rize bağımsız milletvekili Mesut Yılmaz, birkaç
güne kadar memleketi ve seçim bölgesi Rize’de büyük bir gövde gösterisi
yaparak sahaya inecek.



Uzun süredir Ak Parti dahil, pek çok siyasi parti ve hareketten önemli
isimlerle görüşerek yeni bir siyasi oluşum için zemin yoklayan
Yılmaz’ın, finale yaklaştığı öğrenildi.



Yılmaz’ın yol arkadaşlarıyla birlikte kuracağı partinin adı da kısmen
belirlenmiş durumda: Çağdaş Demokrat Parti. Ya da Çağdaş Demokrasi
Partisi.



Yeni partinin tüzük dahil tüm çalışmalarının tamamlandığı belirtiliyor.
Önümüzdeki günlerde partinin kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı’na
verilmiş olacak.



GENEL BAŞKAN KİM OLACAK?



Partinin kuruluşuyla ilgili çalışmaların tam ortasında yer alan Mesut
Yılmaz’ın, genel başkanlık koltuğuna oturmayacağı da edinilen bilgiler
arasında. Yılmaz, partinin kuruluşunu yapıp, kaptan köşkünü toplumda
kabul görecek ve kolayca benimsenecek bir isme teslim etmek istiyor.



Mesut Yılmaz’ın, başta Abdüllatif Şener ve Numan Kurtulmuş olmak üzere,
partinin başına geçmesi için birkaç isimle görüştüğü biliniyor.



Ancak, koltuğa kimin oturacağı henüz netleşmiş değil.

Acil serviste bıçak bıçağa kavga

Olay,dün 20.30 sıralarında, Akbelen Mahallesi Konut Evleri'nde meydana
geldi. Telefon alış verişinde ihtilaf nedeniyle iki grup arasında kavga
çıktı.



Bıçakların çekildiği kavgada 24 yaşındaki Mahmut Durmuş ile 19
yaşındaki Emrullah Uyku, Mersin Devlet Hastanesi'ne, 20 yaşındaki
Yılmaz Çelik, 20 yaşındaki Deniz Kıran ve 23 yaşındaki Ümit Deniz de
Toros Devlet Hastanesi'ne yaralı olarak kaldırıldı.



Mersin Devlet Hastanesi'ndeki yaralıların tedavisi sürdüğü sırada
hastaneye gelen yaralı yakınları, karşı gruptakilerle karşı karşıya
gelince yeniden kavga çıktı. Burada da bıçaklarına sarılan tarafların
kavgasına hastane güvenlik görevlileri ile polis müdahale ederken, 26
yaşındaki Ümit Özer adlı genç, koltuk altından bıçakla yaralandı.



Hastanedeki kavga, polisin müdahalesiyle son bulurken yaralılarla
birlikte 8 kişi gözaltına alındı. Kavgada, çok sayıda bıçak da ele
geçirildi.

Polis, olayla ilgili olarak soruşturmanın sürdüğünü bildirdi.

Bülent Arınç'tan önce molotof

25 Nisan günü 22. dönem TBMM Başkanı Manisa Milletvekili Bülent Arınç
tarafından açılışı gerçekleştirilecek olan Akpınar mahallesindeki Ak
Parti Merkez İlçe Teşkilatı İrtibat Bürosuna kimliği belirsiz kişilerce
camları kırılarak Molotof kokteyli atıldı.



Gece yarısı saat 23.30’da meydana gelen olayda kimliği belirsiz üç kişi
Akpınar mahallesindeki Ak Parti Merkez İlçe Teşkilatı İrtibat Bürosunun
ara sokağa bakan bölümündeki camlarını taşlarla kırdılar daha sonra
yanlarında bulundurdukları Molotoflu kokteyli yi içeri atarak kaçtı.
Patlama ile irtibat bürosunun hemen yanı başında bulunan vatandaşlar
kahvehaneden dışarı fırlayarak olayı polise bildirdiler.Kahvede bulunan
Ak Parti Akpınar Mahallesi temsilcisi İbrahim Coşkuner ise kapı açarak
irtibat bürosunun daha fazla yanmamasını önledi.İrtibat bürosuna
Molotof koktelyisi atıldığını öğrenen AK Parti İl Başkanı Dursun Ali
Yıldız, irtibat bürosuna gelerek önce Mahalle temsilcisi İbrahim
Coşkuner’den sonra olay yerine gelip incelemelerde bulunan Emniyet
Müdürü Adem Aydemir’den geniş çaplı bilgi edindi.



Emniyet Müdürü Aydemir, olayla ilgili faillerin biran önüce
yakalanabilmesi için her türlü eşgali değerlendirmeye aldıklarını
belirterek “Bu olayın faillerini mutlak bulacağız. Kimse böylesi
olaylarla halkın huzurunu bozamaz” dedi.



Manisa Emniyetine bağlı tüm birimler ise Ak Parti İrtibat bürosuna
yönelik Molotof kokteylisi atan kişilerin kaçtığı bölgelere yayılarak
arama çalışmalarını sürdürmeye başladı.



Bu arada Olay yeri inceleme Şubesine bağlı birimler ise olay yerinde
buldukları delilleri büyük bir titizlikle değerlendirmeye aldılar.



İrtibat bürosuna atılan Molotof kokteyli olayı ile ilgili olarak
açıklamalarda bulunan AK Parti Manisa İl Başkanı Dursun Ali Yıldız ise
“Seçim büromuz 25 Nisan’da 22. dönem TBMM başkanı Bülent Arınç
tarafından hizmete açılacaktı. bu olay memleketin huzurunu bozmaya
çalışan pravakatör kişilerin yaptığı bir girişimdir. Kimse memleketin
huzurunu bozmaya yönelik bir girişimden bulunamaz. Olay yerinde bulunan
taşlar farklı yerlerden getirildiği üzerinde durulduğu tarafıma
bildirildi.“dedi

Felçli kadın hastaneye alınmadı iddiası

Turan Aslan, gazetecilere yaptığı açıklamada, Müzeyyen Boztaş (52) adlı
felçli hastanın, dün saat 15.30 sıralarında hastanenin acil
polikliniğine başvurduğunu ve vücudundaki, yatmaya bağlı yaralar
nedeniyle tahlil ve incelemeleri yapıldıktan sonra plastik cerrahi
servisine yönlendirildiğini anlattı.



Buradaki asistanın, hastanın acil bir durumu olmadığını
değerlendirerek, uzman bulunmadığı gerekçesiyle 1 gün sonraya randevu
vermesi üzerine hastanın, yakınları tarafından sedyeyle hastane dışına
çıkarıldığını ifade eden Aslan, bu sırada hasta yakınları ile güvenlik
görevlileri arasında tartışma yaşanmış olabileceğini kaydetti.



Durumu öğrenince, Beylikdüzü'nde oturdukları için ulaşım zorluğu
çekeceklerini düşünerek hastanın yatırılmamasına tepki gösteren hasta
yakınlarıyla görüştüğünü dile getiren Aslan, daha sonra hastanın
servise alındığını bildirdi.



Aslan, olayın, asistanın hasta ve yakınlarının psikolojisini gözönüne
almamasından kaynaklandığını ifade ederek, '''Asistan arkadaşımızın,
hasta ve yakınlarının psikolojisine uygun davranışı sağlayamamasından
ve 1 gün sonraya randevu vermek yerine hemen servise almamasından
kaynaklanan aksaklığı giderdik. Hastanın gerekli tedavisine
başlanmıştır'' diye konuştu.



Gazetecilerin, ''Haberin yayınlandığı saatte hasta hastanede miydi?''
biçimindeki sorusu üzerine de Aslan, Müzeyyen Boztaş'ın o sırada
hastanede tedavi altında olduğunu söyledi.



Genelkurmay Başkanlığı'nın hastaya yardımcı olmak istediğini medyadan öğrendiğini belirten Aslan, şöyle devam etti:



''Hasta yakınını aradım. 'Hastaneden bir şikayetiniz, bir
memnuniyetsizliğiniz var mı? Sayın Genelkurmay Başkanımız kol kanat
germek istiyor. Buna ihtiyaç duyuyor musunuz?' diye sordum. 'Hayır, biz
memnunuz. Tedavimizin yapıldığına inanıyoruz' dediler. Biz, her hastaya
gösterdiğimiz müşfik, kol kanat gerici tavrımızı bu hastamız için de
sürdüreceğiz.''



Aslan, ''Genelkurmay'dan, hastanın GATA'ya sevkine ilişkin bir talep
olup olmadığı'' yönündeki soruyu da ''Bana ve hastaneye herhangi bir
talep ulaşmadı'' yanıtını verdi.



Öte yandan Müzeyyen Boztaş'ın yakınları da acil polikliniğinden
yönlendirildikleri plastik cerrahi servisindeki asistanın, uzman doktor
bulunmadığı gerekçesiyle 1 gün sonraya randevu vererek kendilerini
hastaneye kabul etmediğini, hastane önünde güvenlik görevlileriyle
tartışma yaşadıklarını ve başhekimin gelmesinin ardından sorunun
ortadan kalktığını anlattılar.

E-5 Karayolu'nda sapık dehşeti!

İstanbul Maltepe'de işe gitmek üzere evinden çıkan Y.Ç, yolda yürürken
saldırıya uğradı. Y.Ç'nin (28) kafasına taşla vurarak boş araziye
sürükleyip tecavüz etmek isteyen gözü dönmüş saldırgan, olaydan yarım
saat sonra yakalanarak gözaltına alındı.



İnanılmaz olay, dün sabah saat 06.30 sıralarında, Küçükyalı Mahallesi
E-5 Karayolu yanındaki tünelin üzerinde bulunan parke taşla kaplı
patikada meydana geldi. Özel bir firmada çalışan Y.Ç, E-5 Karayolu
üzerinden geçmekte olan servise binmek üzere evden ayrıldı. Üst geçide
ulaşmak isteyen Y.Ç'nin yolunu kesen N.G, genç kadına saldırdı. Yaşanan
boğuşma sırasında Y.Ç. ile başa çıkamayan saldırgan, yerden aldığı taş
ile Y.Ç'nin kafasına vurmaya başladı. Y.Ç'ye yumruk ve taşlarla vurarak
tecavüz etmek isteyen saldırgan, bu sırada bir kişinin yaklaştığını
görünce hızla uzaklaştı.



Saldırganın elinden kurtulan Y.Ç, tedavi için Özel Yeditepe
Hastanesi'ne kaldırıldı. Aldığı 6 darbe ile yaralanan Y.Ç'nin başına 20
dikiş atıldı. Operasyon başlatan polis, olaydan yaklaşık yarım saat
sonra üzerinde kan izleri bulunan N.G'yi gözaltına aldı. Maltepe Asayiş
Büro Amirliği'ndeki yüzleştirmede Y.Ç. tarafından teşhis edilen N.G,
hakkındaki suçlamaları reddetti. Zanlı, sorgusunun ardından adliyeye
sevk edildi.

Haber verilerek darbe mi yapılırmış

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Yener Karahanoğlu’nun,
Anayasa Mahkemesi’ne 367 davasıyla ilgili kararı öncesinde baskı
yaptığı iddiaları bir süredir basında tekrarlanıyor. Karahanoğlu’nun,
dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu ile görüştüğü, “367
konusunda istenilen yönde karar almazsanız, ordu darbe yapacak” dediği,
Tuğcu’nun, “Bunu çocuklarıma anlatamam” diyerek tepki verdiği, hatta
“gözyaşlarını tutamadığı” ima ediliyordu.

Karahanoğlu’na dünkü görüşmemizde bu iddiaları sordum.

Karahanoğlu, bu konudaki haberleri ve köşe yazılarını hayretle karşıladığını belirttikten sonra şu yanıtı verdi:



‘Kimseyle konuşmadım’

“Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Hanım’ı tanımam. Resmi
törenlerde el sıkışmak dışında bir görüşmem, konuşmam olmadı. Onun
sayısı da üçü geçmez. Tülay Hanım’la da mahkeme üyeleriyle de bir
görüşmem, konuşmam olmadı. Bu nedenle gazetelerde çıkan haberlerin,
yazıların tamamı hilaf-ı hakikattir.”



‘Haber verilerek darbe mi olur?’

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Karahanoğlu, haberlerde yer alan
iddiaların mantık dışı ve saçma olduğunu da ifade ederek şu
değerlendirmeyi yaptı:

“Çıkan haberler, yazılar doğrusu akla ziyan. Bir kuvvet komutanı,
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı veya bir üyeyi arayıp, ‘şu kararı
almazsanız, darbe yapacağız’ der mi? Bunun akla sığan bir tarafı var
mı? Mantıklı bir yönü var mı? Olacak iş mi? Ayrıca öyle haber verilerek
darbe mi yapılır? Darbe yapmanın da kuralları vardır, gizliliği vardır.
Bu bile düşünülse, iddiaların saçma olduğu anlaşılır.”



‘Arkadaşımla görüşürüm’

Karahanoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin Deniz Kuvvetleri kökenli üyesiyle
(Serdar Özgüldür) kişisel dostluğu sebebiyle zaman zaman görüştüğünü,
ancak görüşmelerin hiçbirinde davaları konu etmediklerini belirterek
şöyle dedi:

“Deniz Kuvvetleri’nden Anayasa Mahkemesi üyesi arkadaşımla görüşürüm.
Aynı üniformayı yıllardır taşımışız. Arkadaşlığımız, dostluğumuz var.
Ama bu görüşmeler özel arkadaşlık görüşmeleridir ve hiçbirinde hiçbir
dava konu edilmemiştir.”



‘Hukuka saygılıyım’

Karahanoğlu, hukuka ve hukukçulara her zaman saygılı olduğunu belirtti ve şu değerlendirmeyi yaptı:

“Ben hukuka, adalete her zaman saygılı olmuşumdur. Yemin ettiğimden
beri hep hukuka saygı göstermişimdir. O nedenle herhangi bir şekilde
bir davaya müdahale etmeye çalışmak, mahkeme başkanı veya üyeleriyle
böyle bir konuşma yapmak aklımdan bile geçmez. Hukuka ve hukukçulara
çok önem veririm, her zaman kendi görevlerimde de hukukçulara danışarak
karar vermişimdir.”



Tuğcu’nun karşı oyu

Karahanoğlu, bu sözleriyle iddiaları yalanlamış oldu.

Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu da, arkadaşımız Gökçer
Tahincioğlu’nun haberinde göreceğiniz gibi, iddiaları yalanladı.

Öte yandan, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’nun, 367
davasıyla ilgili olarak, mahkemenin yetkili olmadığı ve esasa
geçilemeyeceği yönünde oy kullanmış olması da dikkat çeken bir yön.
Tuğcu, 367 şartının aranması gerektiği yönünde baskı gördüğü
iddialarına rağmen, CHP’nin yaptığı başvurunun usul olarak reddi
yönünde oy kullanmıştı.

Liseli aşık sevgilisini okulda rehin aldı

Lise ikinci sınıfta okuduğu öğrenilen O.Ü (16) isimli genç kız arkadaşı
ile arasını bozduğunu iddia ettiği G.K (17) isimli kız öğrenciyi rehin
aldı. Bunun üzerine okula gelen polis ekipleri öğrenciyi ikna ederek
elindeki ekmek bıçağını aldı. Olayın kontrol edilmesinin ardından kız
öğrenci hastaneye sevk edilerek muayene edildi. Yapılan sağlık kontrolü
sonucunda kızın vücudunda herhangi bir darp ya da yara izine
rastlanılmadı. "Alkolsüz olduğu ve sağ parmağında kesik olduğu" tespit
edilen genç ise adliyeye sevk edildi. Liseli öğrenci mahkemece tutuksuz
yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

S.Kanadoğlu'nun çete ilişkisi var mı

Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce ortaya attığı 367 gereklidir fikriyle
siyasetin tıkanmasına sebep olan Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Sabih Kanadoğlu’nun, Ergenekon çetesiyle ilgili söylediği sözler,
‘yoksa Kanadoğlu’nun Ergenekon çetesiyle ilişkisi mi var?’sorusunu
akıllara getirdi.



Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, ******çü Düşünce Derneği'nin
Frankfurt’taki toplantısında, Ergenekon Çetesi'yle ilgili olarak,
'Ergenekon soruşturması Şemdinli gibi olmaya mahkûm' sözlerine dikkat
çeken Radikal yazarı Hasan Celal Güzel, Kanadoğlu’nun bu sözleri ile
Ergenekon soruşturmasını yapan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Zekeriya
Öz’ü tehdit ettiğini söyledi.



Kanadoğlu’nun Savcı Öz’e, 'Sen bu çete soruşturmasını yapmaya devam
edersen, sonun Şemdinli Savcısı gibi meslekten ihraç edilmek olur'
demeye getirdiğini ifade eden Güzel, Kanadoğlu’nun eski bir Yargıtay
Başsavcısı sıfatıyla 'yargılamayı etkilemeye teşebbüs' ederek, TCK'nın
288. maddesine göre açıkça suç işlediğini belirtti.



Yargıtay Onursal Başsavcısı için “Bütün jakoben oligarşi ekibi gibi, AK
Parti'nin kapatılma dâvası için, 'Değil yüzde 47, yüzde 97 oy alsa bile
bu dâva açılır' (Geçen yıl ******'ın söylediklerine ne kadar benziyor)
diyor. Halkı cahil görüyor; Diyanet İşleri'ne ve Ertuğrul Günay'a da
hakaret ediyor.” diyen Güzel, Kanadoğlu’nun Ergenekon soruşturmasını
yürüten Savcı Zekeriya Öz hakkındaki düşünceleri değerlendirince ister
istemez aklına bazı soruların takıldığının da altını çizdi.



ERGENEKON'UN ÇÖKERTİLMESİNİ İSTEMİYOR MU?



Güzel’in, Kanadoğlu’nun yaptığı Savcı Öz yorumundan sonra aklına takılan soruları şöyle sıraladı:



* Kanadoğlu, Savcı'yı neden tehdit ederek engellemek istiyor?



* Ergenekon Çetesi'nin çökertilmesini istemiyor mu?



* Bu çete çökertilirse, 'ulusalcıların' maskesinin düşeceğini ve darbe provokasyonları yapamayacaklarını mı düşünüyor?



* Soruşturma ilerletilirse, ucunun kendisine veya yakınlarına ulaşacağından mı endişe ediyor?



* Yoksa Kanadoğlu'nun da çeteyle bir ilişkisi mi var?



Kanadoğlu’na bu soruları sorarak yeni bir tartışma başlatan Güzel,
“Biz, Kanadoğlu'nun bu şekilde bir ilişki içinde olduğunu sanmıyoruz.”
yorumundu bulunarak Kanadoğlu'nun bu beyanından sonra, kamuoyuna bir
açıklama borcu olduğunu ve Cumhuriyet Savcılarının bu beyanını TCK'nın
288. maddesi açısından değerlendirmesi gerektiğini düşündüğünü de
belirtti.



Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ******çü
Düşünce Derneği'nin 14 Nisan'da Franfurt'ta düzenlediği toplantısında
yapmış olduğu konuşmada, 'Ergenekon Terör Örgütü Soruşturması'nın
Şemdinli davası gibi biteceğini savunmutu.



KAPATMAK ÇÖZÜM DEĞİL



Açılış konuşmasını Türkiye Cumhuriyeti Frankfurt Başkonsolosu Salih
Boğaç Güldere'nin yaptığı ve 200'ün üzerinde vatandaşın dinledeği
ADD'nin konferansında konuşan Sabih Kanadoğlu, Adalet ve Kalkınma
Partisi hakkında açılan kapatma davası ile ilgili olarak, laiklik
olmadan demokrasi olmayacağını söyleyerek, "Dinin siyasete alet
edilmemesi lazım. Buna uyulmadıkça Türkiye'de daha çok parti kapatılır.
Yüzde 47 değil, yüzde 97 oy alsanız bile sizin hakkınızda bu dava
açılır." demiş, AK Parti'nin, kapatma davasının önüne geçmek için
anayasayı değiştirmeye çalışmasının çözüm olmayacağını savunmuştu.





AK Parti hakkında hazırlanan iddianamenin bugüne kadar yazılan
iddianamelerin en ciddisi olduğunu ve kanıt bakımından fevkalade dolgun
bir iddianame olduğunu savunan Sabih Kanadoğlu, AK Parti'nin
kapatılmasının da çözüm olmayacağını söyleyerek, "Kapatmak çözüm değil.
Halkın eğitilmesi lazım. Yurttaşları, Türkiye'ye kimlerin zarar
verdiğini anlayacak duruma getirmeliyiz." dedi.



Konuşmasında, ayrıca, Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a dönek diyen,
Diyanet İşleri Başkanlığı''nı 'Diyanet milli bütünlüğü bozuyor.'
şeklinde eleştiren Sabih Kanadoğlu'nun bu konuşmasını, Türkiye'nin
Frankfurt Başkonsolosu Salih Boğaç Güldere davetlilerle birlikte ayakta
alkışlamıştı.

Ege'de Türk jetlerine önleme

Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yer alan duyuruda,
uluslararası hava sahasında eğitim uçuşu yapan Türk F-16 uçaklarına
Rodos Adası'nın güneyinde Yunanistan'ın Kastellion ve Soudabay
meydanlarından kalkan F-16 uçakları tarafından 2 kez; Ahikerya
Adası'nın güneyinde Kastellion meydanından kalkan Yunan F-16 uçakları
tarafından 1 kez; İstanköy Adası'nın batısında Yunanistan'ın Kastellion
ve Larissa meydanlarından kalkan F-16 uçakları tarafından 2 kez önleme
yapıldığı belirtildi.

Tekirdağ'da Perinçek'e moral turu

İzmir Barosu Başkanı Avukat Nevzat Erdemir ve Tekirdağ Baro Başkanı
Hasan Orta, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan İşçi Partisi
Genel Başkanı Doğu Perinçek'i ziyaret etti. Perinçek'in sağlık
durumunun iyi olduğunu belirten baro başkanları, Perinçek'in
Amerika'nın talimatı ile cezaevinde olduğunu iddia etti.



Ergenekon soruşturması kapsamında cezaevine konan İP Genel Başkanı Doğu
Perinçek'i tutuklu bulunduğu Tekirdağ Yüksek Güvenlikli F Tipi
Cezaevi'nde İzmir Barosu Başkanı Avukat Nevzat Erdemir, Tekirdağ Baro
Başkanı Hasan Orta ve avukatlar ziyaret etti. Sabah saatlerinde cezaevi
önüne gelen avukatlar, Perinçek ile yaklaşık bir saat görüştü. Cezaevi
çıkışında basın mensuplarının sorularını cevaplayan baro başkanları
konuşmaktan çekindi. Gazetecilerin ısrarlı sorularına başkanlar kaçamak
cevaplar verdi. Perinçek'le yaptıkları konuşmanın içeriği ile konuşmak
istemeyen baro başkanları, Perinçek'in sağlık durumunun gayet iyi
olduğunu aktardı.



Bir basın mensubunun Ergemekon'la ilgili Perinçek'in ne düşündüğünü
sorması üzerine İzmir Baro Başkanı Erdemir, "İzin verirseniz içeride
konuştuklarımız aramızda kalsın. Perinçek'in görüş ve düşünceleri sizin
bildiğiniz görüş ve düşüncenler. Kendi görüş ve düşüncesinin
doğruluğuna inanıyor, savunmaya da devam edecek." dedi. Perinçek'in
Amerika'nın talimatı ile cezaevinde olduğunu iddia eden Erdemir,
"Talihsiz olan bir şey yabancı bir ülkenin devlet başkanı ile yapılan
görüşmenin sonunda tutuklamaların olması. Sık sık milli iradeden söz
eden bir iktidarın dış odaklarla mutabakat yapıp kendi vatandaşına
yönelik soruşturma başlatması doğru bir yaklaşım değil. Operasyonlara
ad verilmesi de doğru değil. Suçluluğu ispat edene kadar herkes masum
sayılır. Kimin suçlu kimin suçsuz olduğuna nihayi olara karar verecek
yargıdır." dedi.



Perinçek'in sağlık durumunun çok iyi olduğunu kaydeden Tekirdağ Baro
Başkanı Orta, "Yarın Tekirdağ'da mitingimiz olduğunu söyledik.
Tekirdağ'da toplanacağımız söyledik. Dışarıya mesajı olmadı." dedi.
Baro başkanları ziyaretten sonra cezaevinden ayrıldı.



Öte yandan İP'in önderliğinde Tekirdağ'da 'Ulusal egemenlik ve tam
bağımsızlık mitingi, Doğu Perinçek'le dayanışma' düzenlenecek. CHP,
DSP, İP, SHP Tekirdağ il örgütleri, Tekirdağ Barosu, Tekirdağ Tabip
Odası, Tekirdağ Ziraat Odası, ADD Tekirdağ Şubesi ve sivil toplum
kuruluşları 19 Nisan 2008 Cumartesi günü Tekirdağ Cengiz Topel
Meydanı'nda İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'le dayanışma amacıyla
'Ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık mitingi' düzenliyor. Cumhuriyet
mitinglerinin devamı olarak planlanan mitinge yurdun çeşitli
yerlerinden katılımcıların gelmesi bekleniyor.



Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde bulunan Perineçek'e partililer seslerini
duyurmak için ilginç bir yöntem seçti. Altındağ Parti Teşkilatı'na ait
araçla cezaevi önünde mitinge davet yapılıyor. Araçtan çalınan parti
müzikleri ile partililer Perinçek'e seslerini duyurmaya çalışıyor.



Perinçek'e seslerini duyurmak için böyle bir şey yaptıklarını belirten
bir partili, "Genel başkanımıza sesimizi duyurmak istedik. Yarın
mitingimiz var. Genel başkanımıza moral için buradan geçtik. Sesimizi
duyduysa ne mutlu bize." dedi.